11 Ekim 2010 Pazartesi

Ayrışma

Sevdiğimiz şeylerin en başında kategori geliyor. Herşeyi, herbişeyi sınıflandırıyor, birini diğerinden farklı ilan ediyoruz. Farklılıklarını ilan ettikten sonra da yarıştırıyoruz...

Türleri ayrıştırır, belli kategorilere sokarız. Bu mesela müzikle başlar ve son sürat bi hizipçi anlayışla hayatın her alanında önümüze çıkar. Bu iyi yönde kendimizi etkilerse zevk bile alırız. Oysa olumsuz bir ayrışmayı bize uygularlarsa yeri göğü inletiriz, haksızlık bu diye...

Yıllara, akımlara ve düşünce yapılarına göre bir ayrım yapmak gerekirse Rock müzik genel kalıplar içinde üçe ayrılır: Klasik Rock, Hard Rock ve Heavy Metal... Bunlar da tabiki de içlerinde her müzik grubunun kişisel karekterlerine ve onları takip eden gruplara göre farklılıklar gösterebilir. Türler içinde türler en doğal oluşumdur işin doğası gereği... İş buraya kadar normal iken işin rengini değiştiren biz insanların hizipçiliği, ayrımcılığı daha doğrusu ayrıştırmacılığıdır. Mesela Metalci ile Rockçı arasında ya da bir Repci ile Popcu arasındaki kapışmaları sormayın gitsin! İster inanın ister inanmayın ama savaşan ordular misali savaşan tarzlar bile var bu dünyada...

Gerçek müzisyenler, yaptıkları müziklerin daha önce var olan herhangi bir türün ya da müzik grubunun bir parçası olduğu ve devamı fikrini sevmezler. Bu müsizyeni kısıtlar ve dar bi çemberde hareket etme zorunluluğunda bırakır. Düşünsenize özgür bi hippi adama "sen bunu yapıyorsun ve bunun dışına çıkarsan hayranların seni terk eder!" demek ne kadar acı bişey olsa gerek... Kendini yenilemek isteyen müzik adamını sınıflandırıyorsunuz, kategorilendiriyorsunuz ve bi kültüre bağlıyorsunuz... Sonra da "bu tarzını bozdu artık dinlemeyelim, eskisi gibi değiller, yaşlandılar" diyorsunuz... Bence kötü de yapıyorsunuz... İnsanoğlu yani siz, hayatınızın her anında değişimler ile dolu iken sizi oturduğunuz yerden sadece tınılarıyla kainatta dolaştıran müzik adamlarına nasıl "dur ve aynı kal" dersiniz?

Sözlük anlamı "kirli, dağınık, katıksız bok" olan grunge'ın isim babası ise Mudhoney solisti Mark Arm'dır. Bunu kendisine "ne tarz yapıyorsunuz yahu" diyen bi salağa söylemiştir. Sana ne tarzından kimin umrunda ! Sevdiysen dinle, sevmediysen dinleme ! Kendisini yineleyen adamlara tapan, "çıktığı günden beri aynı, hiç bozmadılar!" diyen, bi kafa yapısı, süregeldiği zamana uyan ve her jenerasyona kendisini benimseten ütopik gruplara ve müzik adamlarına nasıl katlanabilir ki... "Bunlar kendilerini bozdular, siktir edin dinlemeyin bile" der ama konserlerine yine de giderler...

Sanatçılar ister kendilerini yinelesinler, isterlerse yenilesinler... İkisi de bizim özümüz olan insanlığımızın, kişiliğimizin ve benliğimizin yansımasıdır. Ressam bir tablosunun bi diğerinden hiçbir farkının olmadığı bi sergi de açabilir, yada her yaptığı şaheserlerinin farklarında da kendini ifade edebilir. Müzik adamı aynı notalarda da kalabilir ya da farklı demetler sunar size her şarkısında.Bi dansçı, bi tiyatrocu ya da bi aktris... Ne farkeder ki? Onları kategorilere sokmak, sevenlerinin ve takipçilerinin işi olmamalı, bilimsel akademik çalışmacılar yapmalı, bu onların  işi olmalı...

Sanatı kategorize etmek, insanlığı kategorize etmektir. İnsanlığı kategorize etmek ise sınıflaşma ile başlar, ayrışma ile devam eder ve hizipçilikle son bulur... Her bireyin özgür bi ruha sahip olduğunu düşünmek, özgür bir adımın ilkidir.

Onur Yilmaz
12 Ekim 2010
Salı  03:00